Ellis, Beck ve Freud Temelinde Psikoterapi ve Ruhsal Rahatsızlıklara Bakış – Bilişsel Davranışçı Terapi

Ellis ve Beck için psikoterapi tedavisi neden düşüncelere odaklanmalıydı? Neden eğitilmiş oldukları bir alanı tamamen terk ettiler ve yeni bir limana doğru yola çıktılar? Freud’un düşüncelerinden neden ayrıldılar ve psikoterapiye yeni bir yaklaşım getirme ihtiyacı neden duydular? Diğer kimler bu yeni akıma katkıda bulundu? Freud’un arkadaşları, hayranları ve öğrencileri neden Freud’un görüşlerini ‘revize etme’ gereği duydular?

Sigmund Freud ruh sağlığı ve sağaltım üzerine ortaya koyduğu görüşlerden daha çok, diğer psikologları etkilemiş (pozitif ve negatif yönde) olması dolayısıyla belki de tarihte en çok ‘hatırlanan’ bir ruh sağlığı uzmanıdır. Yeni bir psikoterapi yaklaşımını ortaya atmak veya var olan bir terapinin fikirlerini savunmak istiyorsanız ilk önce ya Freud’a katılarak ya da Freud’u eleştirerek bunu yapmaya başlayabilirsiniz! Dolayısıyla Freud çoğu kez ya görüşlerine hayranlık duyulan bir düşünce insanı veya ‘yerden yere vurulan’ bir ruh sağlığı olmuştur. Bazılarına göre görüşlerinin iler tutar bir tarafı olmadığı bazılarına göre ise ‘işte bu!’ olduğu bir psikiyatristtir. Kısmen doğru olabilir diyenler çoğunluktadır. Bu tartışmaların odağı olması onu purosuyla çektirdiği fotoğrafı ile de ünlü bir ruh sağlığı uzmanı yapmıştır. Yakın arkadaşı Carl Jung’u bile bazen hayranlık uyandıran fikirleri ile etkilemiş bazen de ‘şoke’ etmiştir.

Freud “ruhsal rahatsızlıkların” geçmişinde, çözümlenmemiş duygusal travma veya çatışmanın (yani stres verici hatıraların) olduğuna, psikolojik sorunların çocukluk döneminin derinlerinde gömülü olduğuna inanıyordu. Tabi ki tamamen yanlış bir düşünce değildi. Freud’un buna çözümü, uzun bir “serbest çağrışım” sürecini “psikanaliz” oldu. Rüya analizi ve bastırılmış travmatik anıları yeniden seanslarda açmak ve keşfetmek. Geçmiş ve şimdiki olaylar ve durumlar hakkında uzun saatler konuşmak, çıkarımlarda bulunmak, duygularını ortaya koymak. Çocukluktan itibaren kökleşmiş olan bilinçdışını bilinçli hale getirmek için – onları yeniden deneyimlemek ve “katarsis” şeklinde bir duygusal salıvermeyi deneyimlemek. Ardından, analistin akılcı ve şefkatli desteğiyle, bu içgörüleri şimdiki zamanda yeni davranışlar biçiminde uygulamak. Uzun bir süreç alabildiği ve danışanların ‘iyileşme’ talepleri ve ekonomik nedenlerden dolayı, bazı psikanaliz uygulayıcıları tarafından bu yaklaşım, yaklaşık 18 ay olan “kısa süreli psikoterapi” haline geldi. Analistin danışanın arkasında oturduğu ve nadiren konuştuğu ünlü kanepe fotoğrafındaki gibi bazı geleneksel analiz uygulamaları terk edildi. Artık karşılıklı oturuluyor.

1960’lara gelindiğinde psikoloji dünyasındaki bazı tanınmış psikologlar ve psikoterapistler Freud’un düşünceleri ve saptamaları hakkında eleştirel düşünmeye başladılar. Çocuklu dönemindeki yaşamanın terapötik değeri ve bu konuların seans içinde konuşulmasının yararlılığı hakkında çekinceli bir tutum içerisine girdiler. Bu dönemde Albert Ellis ve Aaron Beck gibi psikanaliz uygulayıcıları çocukluk çağına değil ancak şimdiki zamanda meydana gelen sorunlara, duygulara ve sorunlara odaklanan yaklaşımlar ve terapötik modeller geliştirdi. Bazıları o kadar “şimdi odaklanmış” ki, yalnızca bir seans sırasında ortaya çıkan duygu ve deneyimlerle ilgilendiler.

Hangi Terapi Yaklaşımını Seçmeli

Fransa, Almanya, Türkiye ve diğer bazı Avrupa ülkelerinde hala geleneksel psikanaliz yaklaşımını tedavide kullanan bir psikoterapist topluluğu var ve üç-beş yıl boyunca haftada üç-beş saat zaman ve para yatırmaya gücünüz yetiyorsa, yine de geleneksel analize girebilirsiniz. Veya psikanaliz çıkışlı ancak format değiştirmiş olan kısa süreli psikodinamik terapiyi deneyebilirsiniz. Veya Şema Terapi gibi içerisinde hem psikanaliz unsurlarını bir kısmını hem de bilişsel davranışçı terapi uygulamalarını içeren psikoterapi yaklaşımlarına başvurabilirsiniz. Eğer çözüm odaklıyım ve ruhsal-yaşamsal sıkıntılarıma (örn: işime-ödevime odaklanamıyorum’dan, kaygılarıma boğuşuyorum, ilişkilerimde sorunlar yaşıyorum’a kadar) somut, yapılandırılmış, sistematik çözümler arıyorum diyorsanız Rasyonel (Akılcı) Duygucu Davranışçı Terapi & Bilişsel Davranışçı Terapi ve türevlerini değerlendirebilirsiniz.

1955’te psikanalistlerin kovanına ilk çomağı sokanlardan biri, topluluğun saygın bir üyesi olan Karen Horney’in öğrencisi Dr. Albert Ellis oldu. Dr. Ellis, burada ve şimdi gerçek dünyadaki gerçek problemlerle uğraşma konusundaki düşüncelerinde ısrarlıydı. Kanepiyi gönderdi yerine çok da konforlu olmayan koltuklar ve danışanın kahve içebileceği sehpalar sipariş etti. Mobilyalar değişti ve terapötik süreç de değişti! Ellis bilinçdışından bilinçli ‘şimdi ve burada’ya adım atmıştı. Ellis’e göre yaşamdaki sorunlarımızın çözümü için rasyonel (gerçekçi) düşünmemiz ve hedeflerimize varmamız psikterapinin ana işleviydi. Şimdi ve burada fikri, sadece Ellis’e ait değildi, Varoluşçu terapistler ve son dönemlerde ivme kazanan bilinçli farkındalık temelli psikologların önem verdiği ana unsurlarından biridir.

Öte yandan Carl Rogers‘ın Danışan Merkezli Terapi yaklaşımındaki gibi ‘duygusal temas’ın tedavi için ana seçenek olduğunu iddia eden ve terapist-danışan ilişkisine odaklanan yaklaşımına ise sıcak bakmıyordu (1). Ellis, kendi kişiliğine uygun olarak ‘daha etkili, daha hızlı, felsefe temelleri olan’ çözümler getirmek istiyordu. Rahatsızlık verici duyguların sebebi olarak gördüğü düşünsel süreçlere odaklanmıştı. Ona göre psikopatolojik bozuklukların çoğunda, irrasyonel inanışlar olarak tanımladığı bilinçlilik halinin hemen altında yer alan (ve gün yüzüne sık sık çıkabilen) düşünce süreçleri ‘sorunsal’dı. Eğer biz bu fonksiyonel olmayan, yararsız, katı, mantıksız, kanıtı olmayan inanışları seans içinde tartışırsak, değiştirirsek tedavide sonuç alabiliriz iddiasındaydı. Ek olarak, dönemin davranışçı uygulamalarından (örn. B.F. Skinner‘in çalışamaları) da esinlenerek, bireyin değişimi gerçekleştirebilmesi için hayatında bu yeni inanışları tecrübe etmesi (aksiyonlar içinde olması) ve günlük yaşaımında ve kişiliğinde yeni tutumlar geliştirmesini önemsedi. Sağlıklı duyguların bu yeni tutumların yapılandırılmasında gerekli olduğuna inandı. Sağlıklı (endişe, üzüntü, pişmanlık vs.) ve sağlıksız negatif duygular (anksiyete, depresyon, suçluluk vs.) olarak iki kategoride duyguları sınıflandırdı.

Bu yaklaşımı bazıları psikanaliz yaklaşımı ile karşılaştırdıklarında yeteri kadar ‘seksi’ ve ‘sürprizlerle dolu’ bulmadı ve Ellis’in kuramını sığ ve basit buldular. Onlara göre ilk bilişsel davranışçı terapi olan Rasyonel Duygucu Davranışçı Terapi rahatsız edici şekilde pragmatikti, hedef odaklıydı, gizli kalmış-saatlerce didiklenmesi gereken karanlık süreçleri yok sayıyordu ve çok fazla öğretici ve yönlendiriciydi. Hatta bu bir psikoterapi bile değildi, savsataydı. Ancak ‘lanet olsun ki!’ aynı zamanda danışanlar Ellis’in seanslarında yararlandıklarını söylüyordu! Katlanılacak gibi değil!

Ruhsal Rahatsızlıkların Kökenleri

Katlanılacak gibi değildi ama bazı gerçekleri de artık kabullenmek gerekti. Ellis’ten 7 yıl sonra, Aaron Beck benzer düşüncelerle psikanalize şüpheyle bakmaya başladı. Ellis kendisine yönelik eleştirilerden bir nebze olsun kurtulmuştu. Nasıl? Beck, Klinik Psikolog Ellis’in eserlerini okudu (3). Ellis, düşüncelerini temellendirirken ofisinde gördüğü danışanlarına bağlı kalmak durumundayken, Beck ve ekibinin şansı psikiyatrist olmaları, hastane ortamında birçok örneklem üzerinde testler yapabilmeleriydi. Maddi sponsor desteği ve ortam avantajları ile Pennsylvania Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde, deneyler-bilimsel araştırmalar yaptılar ve özellikle depresyonun (başlangıçta ve daha sonra kaygı ve diğer rahatsızlıkların) bilişsel süreçlerini kanıtladılar. Duygudurum bozukluklarında bilişsel çarpıtmaların ve negatif otomatik düşüncelerin rolünü ortaya koydular. Bu unsurlar Ellis’in irrasyonel inanışlar (akılcı olmayan inanışlar) kavramlarında çok farklı değildir. Hatta çoğu kez ‘aynı’ şeylerdir. Depresyonun sebepleri olarak spesifik çarpık düşünce kalıpları, olumsuz otomatik düşünceler ve çekirdek inanışlar olduğunu buldular. Bilişsel çarpıtmalarla ilgili bulgulara daha sonraki yıllarda ünlü ‘İyi hissetmek..! isimli kitabın yazarı Dr. David Burns de ulaşmıştır. bilinçli farkındalık seviyesinin hemen altında sıçrayarak konuşun. Bilişsel Davranış Terapi’nin öngörülerini Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsü (NIH) çalışması ve ardından dünya çapında yüzlerce başka bilimsel çalışma tarafından doğrulandı. Albert Ellis’in öğrencileri tarafından Albert Ellis Enstitüsü’nde yürütülen çalışmalarda irrasyonel inanışların sebep olduğu anksiyete, depresyon ve kişilik bozuklukları gibi ruhsal rahatsızlıklar hakkında bilimsel kanıtlar bulgulandı.

Bilinçdışı Diye Bir Şey Var mı?

Bilinçdışının var olup olmadığı hakkında ve Freud’un işaret ettiği gibi bilinçdışının bilinçliliği ektilediğine dair birçok eleştiri vardır (2). Biliminsanları bu konuda henüz net bir yargıya varamamıştır. Freud’un bilinçdışı kavramını sadece Ellis ve Beck değil, Jean Paul Sartre, Erich Fromm, David Stannard, Ethan Watters ve John Searle de eleştirmiş ve ya tamamen reddetmişler ya da ‘yanlış tanımlama veya kavramsallaştırma’ yaptığı konusuda benzer görüşler ortaya koymuşlardır. Kaldı ki bunun hesaplanabilmesi ise pek mümkün değildir. Çünkü örneğin rüya analizi veya hipnoz gibi uygulamaların sunduğu bireye dair bilgilerin ve bu uygulamaların terapötik yararlılığı da kanıtlanamamıştır. Ancak ne var ki neden bu uygulamalar devam edilmektedir çünkü yanlışlanabilirliği ve yararsızlığı da kanıtlanamamaktadır. Dünyaca ünlü filozof Popper‘ın işaret ettiği üzere, dolayısıya Freud’un görüşleri ve uygulamaları bilimsel olmaktan uzaktır. Bir varsayım ölçülemez, yanlışlanamaz ve doğrulanamaz olması onu bilim-dışı bir hale getirir. Böyle bir şeye ya inanırsın ya inanmazsın. Benzer şekilde yıldız kümesi konumları veya kahve falından elde ettiğimiz bilgiler ‘enterasan, ilgi çekici, cezbeci’ olmakla birlikte ‘güvenilirlikleri’ düşüktür. Dahası bu durum ruhsal sıkıntıların tedavisinde Freud’un öne sürdüğü uygulama ve tekniklerin de güvenilirliğini düşürmektedir.

Bilinçli Düşünme Becerisi

Sigmund Freud’un “bilinçdışı” kavramını, derinlere gömülmüş ve sembollerle örtülmüş uçsuz bucaksız, bastırılmış hatıralar denizi olarak görme görüşüne katılmamak, Dr. Ellis’in ortaya attığı bilişsel davranışsal yaklaşımın felsefesinden biridir. Ellis bilinçdışı ile çalışmak yerine, bilinçli farkındalık halinin irrasyonel inanışları, çarpık düşünce kalıplarını ve sağlıksız, olumsuz otomatik kendi kendine konuşmayı barındıran yönü ile uğraşmayı seçti. Rahatsızlık veren şeylerin derinlere itilmediğini veya gömülmediğini savundu. Aslında bilinçli farkındalığın yüzeyine oldukça yakın bir yerde bilişin işleyişinin önemini vurguladı. İnsanları bilinçliliğe uyum sağlattırmayı hedefledi. Onları bilinçdışı unsurlarla (eğer varsa) uğraştırmanın zaman kaybı ve etkisiz bir iş olduğunu savundu. İnsanların bilinçli düşünme süreçleri için kolayca eğitebileceklerini, hafif bir akort etmeye benzer şekilde ‘bilişsel işleyişlerini’ sağlıklı hale getirmelerinde yardımcı olunabileceğini iddia etti. Dr. Ellis’in diğer önemli katkısı, danışanların gerçek dünyada “ödev” yapmaları ve kendi kendini yitiren davranışlarıyla yüzleşme ve bunlara karşı koyma konusunda çalışmaları konusunda ısrar eden Rasyonel Duygucu Davranış Terapisi’ndeki “B” idi (bkz ABC modeli) (4).

Yararlanılan Kaynaklar

1 A Practitioner’s Guide to Rational Emotive Behavior Therapy 3rd Edition
by Raymond A. DiGiuseppe (Author), Kristene A. Doyle (Author), Windy Dryden (Author), Wouter Backx (Author)

2 “The Problem of Logic”, Chapter 3 of Shrinking History: On Freud and the Failure of Psychohistory, published by Oxford University Press, 1980

3 https://rasyonelpsikoloji.com/2018/03/29/beckten-ellis-sozleri/

4 https://rasyonelpsikoloji.com/2016/10/23/rasyonel-terapide-abcde-modeli/

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir